13 Aralık 2010 Pazartesi

Kara Kalem

Onun yatağında geçirdiğimiz, yasak saatlerin sonunda bazen iki elinin arasına aldığı yüzümü şefkatle tutar, anlımdan öperdi. O anlımdan öper, şefkat içime akardı. İkimizde o saatlerin dışında, birer sefildik aslında. Ne zaman beni anlımdan öpse, yataktan doğrulan şehvetin yerine içime aniden masum küçük bir kız hali peydahlanırdı.

Yasak saatlerimizin etkisi geçtiğinde, gözüme ilk çarpan, komedinin üzerinde unutulmuş tek küpe, beni eski zavallı halime geri döndürürdü. İçimde burkulan yanıma aldırmadan, acıyan yanımı, şekerli kahvemle tatlandırmaya çalışırdım.

Birer zavallıydık biz.

Ben ikiye bölündüğüm hayatımın içinde, titrek adımlarla, kurduğum köprüde gidip gelirken, o dağılmış hayatındaki yolunu, kadınlarına tutunarak bulmaya çalışırdı. Hepsine minnet duyardı. Tıpkı benim gibi hepsini o an ayrı severdi.

Biz, yanımızdaki insanlarla var olan sefil yaratıklardık. Kendi başımıza yolumuzu bulamaz, duygularımızı adlandıramazdık. Bizim duygularımızı tanımlayan, yanımdakilere hissettirdiklerimizdi. Biz duygunların karbon kağıdıydık. Bir başımıza hiçbir işe yaramazdık.

O yüzden yasak saatlerimizin sonsuz olmasını dilerdik. İyilik adına tanımladığımız, olmayı hayal ettiğimiz her yerde ve durumda hissederdik kendimizi.

Küçük bir kız olurdum ben, masum kadın, arzulu şehvetli küfürbaz yanlarımı döker saçardım her bir yana. Sonra toplardım dağınıklığımı, sessiz, silik, inşa ettiğim köprümden usulca menzilime geri dönerdim.

Sefildim. Sefaleti severdim. Başka türlü adlandırırdım; ruhumun, bedenimin kişisel özgürlüğü derdim.

Kalabalıkların arasında, küçük sırrımla, sefaletime aldırmadan yaşardım.

Zuhal Ozden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder