24 Nisan 2011 Pazar

Oyunlar Çocuklar İçin

Geceleri sevmiyorum. Rüyalarımda ağlayan kadın beni üzüyor. O kadını babaanneme anlattım. O da ağladı. Babaannem gözlerime bakıp, “Annenin hüznü sana miras kaldı” diyor. Daha sıkı sarılıyor bana. Benim hep gülmemi istiyor. Ama o ağlıyor. Geceleri onun yanında uyuyorum. Rüyamdaki kadın genç, ama tıpkı babaannem gibi kokuyor. Onun gibi sarılıyor bana, bir adam var, hep uzaktan bizi seyrediyor.
Biz yani dedem, ben, büyük annem dayımlarla konuşmuyoruz. O hapiste. Benim ailemi öldürmüş. Annemin karnındayken ben, onun karnına bıçaklar saplamış. Benim kolum kesilmiş, dayımın bıçak yarası ile doğmuşum. Sakin dedemlere kızmayın ,onlar benim bildiğimi bilmiyor.
Onlar benim okuyabildiğime de inanmıyorlar. Beş yaşında bir kızın kendi başına okuma öğreneceğine inanmıyorlar. Ama ben okuyabiliyorum. Benim ailem “Töre cinayeti” denen bir şeyin kurbanı. Dedem kitaplarına dokunmama izin vermiyor. Onun gazetelerini okuyorum bende. Anneme benzeyen kadını gördüğüm zaman anladım okuyabildiğimi.
Annemin adı Zaro Ermeniymiş. Babamın adı Zeki. Müslüman Ermenisiymiş. Benim adım Soney. Ben neyim bilmiyorum. Kimse bana bir şey demiyor. Bunların ne demek olduğunu da bilmiyorum. Ama dayım onlara kızmış. Onların evlenmesine çok kızmış.
Onların resimlerini kestim gazeteden. Yüzlerine bakmak hoşuma gidiyor. Karnım ısınıyor bakınca. Ben büyük annemin ağlamasından nefret ediyorum. Onları konuşmak istesem büyükannem ağlıyor. Bana öyle sıkı sarılıyor ki boğulacak gibi oluyorum.
Gazete de diyor ki annemin ailesi babamla evlenmesine izin vermemiş. Onlarda gizlice evlenmişler. Kaçıp başka bir şehirde yaşamaya karar vermişler. Dayım onları bulmuş. Eve götürmek istediğini, dedemin affettiğini söylemiş. Annem sevinmiş. İnanmış ağbisine. Ama dayım onları arabasına bindirip yola çıkardığında anlamışlar hata ettiklerini. Öldüreceğini bilmişler. Onun elinden kaçamamışlar. Kendi arabasının içinde kardeşini ve eniştesini yorulana dek bıçaklamış dayım. Babamı 24, annemi 12 kez.
Büyük annemin arkadaşı Zehra teyzenin torunu Mert çok salak. Bize geldiklerinde büyük annem onunla oynamamı istiyor. Mert’i sevmiyorum artık. Onunla oynamak da istemiyorum. Okuduğuma inanmıyor. Dayımın katil olduğunu söylüyor. “Büyüyünce sen de katil olacaksın” diyor. Kimse benimle evlenmezmiş. Annesi ona anlatmış. Benim dedem de kötü adammış. O yüzden şimdi acılar içinde ölüyormuş. Kötüler öyle ölürmüş.
Ben resim yapmayı seviyorum. Annemin resmini yaptım. En kolay gözlerini çizdim. O kadar güzel ki gözleri. Sanki onun resmine baktığım zaman, o da bana bakıyor. Defterim var benim. Boya kalemlerimde. Bazılarının renkleri açık, bazıları kapalı. Ben kapalı maviyi, kırmızıyı çok seviyorum. Ailemizin resmini yaptım. Annem siyah uzun saçları, kırmızı elbisesiyle bize yemek pişiriyor. Babam televizyon seyrediyor, mavi kanepemize uzanmış. Ben halımızın üzerinde bebeğimle oynuyorum. Mutfaktan büyükannemin köftesi kadar lezzetli köfte kokusu geliyor. Halımız kapalı mor. Bebeğim ve ben mutluyuz. Penceremizde üzerine pembe kelebekler çizdiğim perdelerimiz var. Avizelerimizde pembe. Ne yapayım ben pembeyi de seviyorum.
Bazen rüyalarımda ağlayan o kadını, annemi gördüğüm zamanlar, uyandığımda, bir bebek gibi ağlamamak için kapalı renk kalemlerimle ipler çiziyorum, ucunda bir adamın sallandığı. Neden bilmem. Ama ne kadar çok çizersem ağlamam o kadar çabuk geçiyor.

Zuhal Özden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder