5 Temmuz 2011 Salı

Bugün Deniz Suskundu

Benim yaşımda ki şehirli kızlar gazete okurlar mı bilmem ama ben şehirde yaşıyor olsaydım okurdum.

On bir yaşındayım. Akşam beni öldürdüler. Dayımın oğlu boynuma mavi çamaşır ipini geçirdi. Dayım sandalyemi ayaklarımın altından öteye tekmeledi. Nefes almadım. İp kopar sandım. Suyun altında nefesimi tutar gibi yutmak istedim nefesimi, canımın acısı düşünmeme engel oldu. Boğazım acıdı, boğuldum.

Teyze kızlarımla ilk defa gittiğim denizi düşündüm. Dalgaların sesini hatırlamaya çalıştım. Yüzümü yalayan gözlerimin içine dolan tuzlu suyu hayal etmek istedim. Olmadı.

Hep deniz kenarında yaşamışım gibi tanıdık gibiydi, kokusu, rengi, kocamanlığı.

Eşyan “Dalgalara dik gözlerini” demişti. “Sadece onlara bak.”

Dalgalarla birlikte kumu yalıyordum. Eğilip bükülüyordum. Çıplaktım. Islaktım. Bedenim hamura dönüşüyordu. Geri çekiliyordum sonra tüm gücümle boca ediyordum kendimi kumların üzerine. Sonra tekrar geri çekiliyordum. Dalgalarla birlikte yükseliyordum. Başım dönüyor, içim boşalıyordu. Tekrar kıyıyı yalıyordum.

Deniz olmak çok güzeldi. Çıplak olmak, bir tek olmak, kocaman olmak gibiydi.

Bir de dalgaların sesi vardı. Bir yandan uykumu getiriyordu. Bir o kadar da uçmak istiyordum.

Çıplaktım. Islaktım. Hafiftim. Sanki bedenim yok olmuştu. Sadece ben vardı.

Eşyan bağırdı. “Haydi atla” dedi. Hiç düşünmeden atladım. Ensemin üzerinden geçti dalganın dilinin ucu, sırtımı, belimi yaladı. Ayak ucumda patladı. Ölüyorum. Ölmek bu kadar güzel olabilir miydi?

“Haydi kalk dalga geliyor, bir daha atlayalım” dedi Eşyan. Dizlerim titriyordu. Korkuyordum. Gözlerimi azıcık açtım. Yüzümde bir şamar gibi patladı dalgalar. Yere düştüm. Eşyan kolumdan yakaladı. “Kocaman bak atla” yorgunluktan her yanım ağrıyordu. Bacaklarımı hissetmiyordum. Ölmek umurumda değildi. Kendimi dalganın içine bıraktım. Yine sırtımı yalayıp geçti. Bu sefer düşmeden kalkmayı başarmıştım.

Her yer maviydi. Sanki dünya maviye boyanmıştı. İçinde sadece ben vardım. Korktum.

“Hadi boğulacaksın, yürü çıkalım” dedi Eşyan eteğimden çekiştiriyordu. Ağırlaşmıştı giysilerim. Üzerimden kayıp çıkacağından korktum. Her yanımda tatlı bir sızı vardı.

Gece boğazımdaki ipin ucunda sallanırken, olmadı düşünemedim. Oysa dalgaların beni sulara gömdüğünü hayal etmek istemiştim. Sadece canım yandı.

Sanki ateşin içindeki buz parçasıydım. Bedenim erir gibi parçalanıyordu. Her bir parçamın toza dönüştüğünü hissettim. Çok canım yandı. Ağlamadım.

Merak ediyorum. Merakımdan gidemedim.

Bu sabah deniz kenarında çocuklar gazete okumuş mudur? Asılmış bir kızın haberini görünce ne düşünmüşlerdir. Küçük bir kızın ipin ucunda sallanmasının ne demek olduğunu anlamışlar mıdır?

Merakımdan gidemiyorum.

Günahımı, suçumu bilmek istemişler midir?

Cesaretimi sorgulamışlar mıdır?

Annem ben doğarken ölmüş. Babam beni dayıma vermiş. Ben beş yaşındayken dayımın oğulları o boş evde ilk defa canımı yaktılar. Beni hiç rahat bırakmadılar.

On gün önce kaçtım. Denize gitmek istedim. Balıklar yesin istedim. Dalgalarda boğulmak istedim. Deniz beni yutsun istedim. Son defa dünya mavi olsun istedim. Kocaman suda yıkanmak istedim. Olmadı.

Beni geri getirip tavana astılar.

Zuhal Özden
05.07.2010
İstanbul/Denizin Kenarı
Bugün deniz suskundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder