4 Temmuz 2011 Pazartesi

Kadın Halleri

Bir kadının başına gelebilecek en kötü şey evlendikten sonra kabak tadı veren bir ilişki olsa gerek. Bizler birini seçtiğimizi ilan ettiğimizde bunu fazla önemseriz. Hata yaptığımızı anladığımızda ise geri dönmemiz kolay olmaz. İtiraf etmek istemeyiz yanlış seçim yaptığımızı. Erkek gibi düşünmeyiz. Biz bir kitabı okuduğumuzda şayet beğenirsek, bir müddet onun hissettirdiği duyguyla yaşarız. Okuduklarımızı pratiğe geçirmemiz duygusal manada olur. Biz kullanma klavu okumadan da bir bütünü oluştarabiliriz. En azın bir klavuz okumak tüm bileşenlerin mantığını kavramamızı sağlar. Erkekler alıntılar yapar. Paragrafları olduğu gibi alır hayatlarının içine koyar. Bir çoğu beğendiği kitabın sayfa numaralarını ezbere bilir. Biz sadece duyguyu taşırız. Adı bile aklımızda kalmaz bazen.

Onların arkadaşlıkları çocukluklarına dayanır. Fazla bir şey beklemedikleri için uzun süre arkadaş kalır, kolay anlaşırlar. Biz sevgilimize bakışını beğenmediğimiz arkadaşımızı, çok kolay hayatımızdan çıkarmayı beceririz.

Kocalarımız için aynı şey geçerli değildir. Erkeklerimiz bizi hayal kırıklığına uğrattığında hayatımızı, kendimizi gözden geçirir yeni kararlar alırız. Bir kabuğumuzu kırar, yaramızı sarar daha tecrübeli düşeriz yollara. Haritamızda ki çizgiler kalınlaşır.

Şarkıları ciddiye alırız. Bizi avutur bazen, en yakın arkadaşımızın sözlerinden daha şifalıdır.

Günlerdir aynı albümü dinliyorum. Onunla tanıştığımda dinlediğim şarkılar çalıyor bilgisayarımda. Eski duygularımı hatırlamaya çalışıyorum.

Resimler dökülüyor zihnime, duyguları hatırlayamıyorum.

İşten çıkar koşarak evine giderdim o zamanlar. Bekar eviydi, pisti. Titiz kadınımdır. Her yerde yemek yemem. Hafta sonlarını mutfağımı, banyomu kırklamakla geçiririm. O zamanlarda öyleydim.

Bekar evinin pisliğini görmezdi gözüm. Yemek yerdik. Bazen seviştiğimiz yatağın başucunda duran mayoneze ekmek banar, akşam yemeği yapardık. Onunla yaptığımız her şey bana çok özeli zevkli gelirdi.

Birlikteliğimizin hayal kırıklıkları olmasına rağmen hep eğlenceli yanlarını görmeye, birlikte olduğumuz anların özel olduğunu düşünmeye çalıştım. Başardım da. İşin kötü tarafı, artık böyle bir çaba harcamak istemiyorum.


Elimdeki kitabı fırlatıp atmak geliyor içimden. En sevdiğim kitabı bile açıp tekrar tekar okumam. Bende uyandırdığı ilk etki ikincisinde her zaman kaybolur. Bundan hoşlanmam.

Miyadı dolmuş bir ilişkiyi zorla sürdürmenin, anlamlı kılmaya çalışmanın zaman kaybı olduğunu biliyorum.

O da beni sevmiyor artık. Bana baktığında sinirlendiğini hissediyorum. Benimle olmaktan hoşlanmıyor. Bunu hissetmek acı veriyor.

Alışkanlıklarımdan kurtulup yeniden bir hayat kurmanın yollarını düşünüyorum bugünlerde. Tembelim. Yenilikler konusunda kaplumbağa hızıyla ilerlemek kanımda var. Emin olmadığım adımı atmak istemiyorum. Mantığımla duygularımın denk gelmesini bekliyorum. Her adımımım da denge istiyorum. Bu beni yavaşlatıyor. Biliyorum ki dengeyi sağladığımda her şey istemsiz kendiliğinden olacak.

Yorgunum. Canım kitap bile okumak istemiyor.

Sevişmek güzelde, yeniden savaşmaya gücüm yok.

Ona beni sevmiyorsun artık, ben de heyecanımı, isteğimi kaybettim desem, biliyorum beni suçlayacak. Onun yaşama biçimi başkalarıyla mukayeseden geçiyor. Başkalarını eleştirerek kendini sorgulama yöntemini benimsemiş.

Anlamak hiç bir şeyi çözmüyor. Tanımak, aklından geçenleri hissetmek bazen bunaltıcı oluyor.

Ben başkalarının mutsuzluğu üzerinde mutlu olamam ki.

Kendimi bensiz de dünyanın döneceğine ikna etmeye çalışıyorum bu aralar.

Zuhal Özden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder