14 Ekim 2011 Cuma

Canım Evcilik Oynamak İstiyor

Hiç mi güzel bir şey yazmayacaksın benim hakkımda, dedi annem, böyle zamanlarda şımarık bir çocuk gibi dudaklarını buruştururdu. Hadi hiç mi iyi davranmadım sana.

Bana dokunmasından hoşlanmıyordum. Yüzü gülerken şefkatle iterdi, gerilirdim. Onun dokunuşlarındaydı duyguları, rol yapmayı severdi. Hayatın sahne bizim birer oyuncu olduğumuza en çok annem inanırdı. Çocukluğumuzda bilmezdim elbet onun bir oyuncu olduğunu sadece benden nefret eder sanırdım.

Yemin ediyorum derdi senin için aldım şekerim, sen seviyorsun diye. Babam inanırdı. Mutlulukla gülümserdi. Babama verdiği yemini unutur, çenemi sıkar ağzıma boca ederken hadi ama tatlım ye şunu sen seversin, bak bu son, annen sana aldı. Kusardım.

Kustuklarımı bana yedirirdi. Yere saçılmış yapışkan sümüksü dışkımı yerdim. Kaşıkla ağzıma sokarken ağlardı. Ben de ağlardım. Ağladığı zamanlar severdim annemi, adının merhamet olduğunu sonradan öğrendim. Onda gördüğüm hoşuma giderdi. Annem o anlarda güçsüzdü.

Kısa sürerdi, beni hızla kendine çekip sıkıca sarılırdı. Özür dilerim, çok özür dilerim, seni seviyorum beni affet, lütfen beni kızdırma dediğinde saçlarına kusardım, bazen omzuna. O kadar sıkardı ki parfümünün kokusu midemi bulandırdı.

Babama söylemeyeceğime söz verirdim. Bu bizim küçük sırrımız olurdu. Yemin ederdi. Bana bir daha sevmediğim hiçbir şeyi yedirmeyecekti. Sırrımız olduğu için mutlu olurdum.

Yemini bozan, babamın omzunda ilk ağlayan o olurdu. Saçlarını okşarken düşünceli görünen babam acıyarak bakardı bana. İki kadın arasında kalan ilk erkek değildi, onun saçlarını okşamayı tercih ederdi.

Kustuklarımı kimse bana yedirmiyor artık, eskiden içim bunaldıkça kusardım, şimdi kusmak istedikçe yazıyorum.

Yazdıklarımdan hoşlanmıyorlar ikisi de uzak duruyorlar. Günlüğümü okuduğu gün annem evde istemediğini söyledi beni. Görmeye tahammül edemiyormuş. Boşa giden gençliğini, kaybettiği zamanı hatırlatıyormuşum ona. Tam bunları söylemedi elbet ama bu evden gitmelisin. Biraz bizi rahat bırak tek başına yaşamayı öğren, hayatı tanı, dedi. Hep başkalarını suçlayarak hayatına yön veremezmiş ki insan. Babam her zaman ki gibi annemin arkasından benim omuzlarımdaki dökülen kepekleri saymaya çalışıyormuş gibi endişeli bir hal takındı.

Babamın yükünü hafifletmek için ayrıldım evden, kendimden başka bir dişiye tahammül edemediğim için okuldan bir çocukla aynı evi paylaşıyoruz. O da babama benziyor. Sessiz kendi halinde, fazla konuşmuyor. Eve istediğimiz arkadaşımızı getirebileceğimiz konusunda anlaşmamıza rağmen bu güne kadar yanında hiç kimseyi görmedim. Odasında girip müzik dinliyor. Sanki misafirimmiş gibi bir hali var. Bazen sinirime dokunuyor onun bu hali. Bu görünmezlik sinir bozucu. Evimdeki gürültüyü, kavga ettiğim zamanları özletiyor bana.

Annemin hallerinde yakalıyorum kendimi, sessizleşiyorum. Odama girip kapılarımı kapatıyorum.

Kendini, misafirim sanan çocuk hakkında kötü fikirlerim var, annemden miras kalan yanım git çocukluğunun intikamını geçmişteki babandan al diyor.

Ben hikayeler uydurup, oyalanıyorum.

Zuhal Özden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder