14 Ekim 2011 Cuma

Garip Bir Merak İşte

Yaşadığım şehrinden kalkıp Diyarbakır, Mardin, Van’a gidemiyorum.

Daraldım bu şehirde, Margusyan’ın Gavur Mahallesi’nde okuduklarımı, hissettirdiklerini, yakalamaya gideceğim arkadaş, diyemiyorum ben.

Bir ebe arayacağım oralarda, çeşme başında neşeli kızlar vardır belki sohbet ederiz, kızgın yağda gözleri benim sabah haberlerini okuduğum gibi açılan hamurlardan yerim belki.

Evinde huzur yakaladığım o ailelerden birinin, sedirine ilişirim azıcık.

Tavanı seyretmekten sıkıldım, damda uyumayı merak ediyorum. Toprak damda yıldızların altında uyuyorum. Üzerine çiğ düşüyor sabahları, sonra kuruyor kemiklerin, güneşe serilmiş sebzeler gibi. Her sokağın ucu denize çıkıyormuş sanıyor gözlerin. Benim şehrimde yer gök mavi. O yüzden yanılsamaların hayali bile hoşuma gidiyor.
Bunların hepsi hikaye, gidemem, korkuyorum.

Arkadaşım geçen gün bayramda gideceği GAP gezisini iptal etti. Kızım manyak mısın ne işin orada, diyen ilk bendim. Ne alakası var oralarda bir şey yok dedi önce sonra iptal ettiler cümleten arkadaşlarıyla birlikte. Kıskancımdır belki ya neyse geçelim.

Uzun zamandır Nemrut Dağı’na çıkılmıyor olmalı. Ben duymadım. Heykellerin yere indirileceği hakkında bir haber okumuştum ne kadar doğru bilmem. Doksanlarda minibüsler aksamaya başlamıştı zaten, düzenli çalışmıyorlardı.

Issız yollarda önümüzü dağdan inen teröristler kesebilir. Bizi dağa kaçırabilirler maazallah. Tipimizi beğenmezler oracıkta öldürüverirler. Bir kaza kurşununa kurban gidebiliriz. Babil filmindeki gibi.

Gerçi burada da aklına estiği her yerde polis insanları duvara yaslayıp saç tellerinden çorap içlerine kadar arıyor.

Oğlumu metrobüs girişinde aradılar geçen gün, yanlarında öyle sap gibi bekledim. Bana hanım sen niye bekliyorsun gitsene demedi kimse. Bir alakamız olduğunu anladı demek ki, diye geçirdim içimden. Tipimi beğenmiyorlar dedi oğlum. E peki aradıkları ya bendeyse.

Neyse vardır bir bildikleri.

Demek çocuk asi, ben ezik anne moddundaydık neyse bunu da geçelim.

Biricik olan yanım alınganlık gösteriyor işte.

Ben seyahat etme güvencemi kimden almalıyım, sınırlarımı nasıl bileceğim.

Kumar oynamayı bilmem ki hala öğrenemedim.

Neden bir şehirden ötekine kolaylıkla gidemiyorum.

Arkeologum ben, öğrencilik yıllarımda portakal sandığında uyumak istemediğim için Harran’daki kazıya gitmeyecek kadar salaktım. Öğrenciliğin şanındandır salaklık. Giden arkadaşım sarılık olmuştu. Bir ay hastanede tecrit altında kalmıştı. O zaman da korkaktım. Zaten bin dokuz yüz seksenlerde üniversiteye girip korkamamak için sağlam bir alt yapı gerekiyordu o zamanlar.

Mezun olunca turizm acentesinde işe başlamıştım. Özel gruplarımız vardı, çok nadir kültür turları yapardık. Merak salmıştım ören yerlerine kapalı turlar düzenlemeye, sadece neden derdim düzenlenmez ki bu turlar, öyle içimden sessizce.

Yollar bir açılır bir kapanırdı.

İnsan bilmediği, görmediği yerler hakkında sesini gür çıkaramıyor elbet, hele işin turizm olursa.

Kapalı grupları ören yerlerine, höyüklere götüremiyorlar hala.

Geçmişinin izlerini ne kadar takip ettiyse, o kadar hayal eden, oralarda gezmek, dokunmak isteyen bir sürü insan olduğuna eminim.

Neden önce rüzgara teslim ediliyor medeniyet, yok olsun diye.

Teslimiyet huzur demektir ama kime teslim oluyoruz biz.

Çocuklar askerlik çağına geldiğinde nefesleri mi tıkanmalı annelerin.

Bağdat caddesine göndermek yerine, oğlum otur haberleri seyret, gazete oku, tarih derslerine iyi çalış, sana askerde maneviyat kazandırır mı demeli.

Doğuda yaşayan anne çocuğunu cam bir fanusta mı beslesin öfkeden esirgemek için. Kapısı çaldığında -her evde güvenlik görevlisi yoktur her halde haber vermiyordur kimin geldiğini-nasıl karar verecek, kapıyı açıp açmamaya, kimin geldiğini nasıl anlayacak.

Öfkesini nasıl kontrol edecek, dönüştürecek.

Neden kadın doğum ve ölümün arasına sıkışsın kalsın.

Kaçmak istediğinde ona ölüm kalsın.

Çocuk ev hallerinin aynasıdır. Elindeki taşı nasıl alacak. Çocuk anlamaz mı annesinin yüreğinin taşlaşmak zorunda kaldığını.

Yaşadığınızın çevrenin enerjisi sizin yataktan kalkma şeklinizi belirler, düşüncelerinizi etkiler..

Öğretmen arkadaşım anlatmıştı. Sınıflarda çocuklar bizim gazetede okuduğumuz haberlerin birer canlı tanığı olarak önce günlük olayların onlara değen yanını değerlendirir sonra derse başlarmış. Hep bir adım da öğretmenlerinden öndeymişler. Çünkü onlar henüz kirlenmemiş, saf akıllar.

Gençlerse öfkeli, yaşlılar yaşadıklarının tecrübelerinden nasiplerini almış sakin.

Bir de arafta kalanlar var, düşenler, orada doğanlar.

Zuhal Özden

,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder