18 Ekim 2011 Salı

Serseri Ruh

Onlar benim henüz bir ölü olduğumu bilmiyorlar. Annem işte olduğumu sanıyor büyük ihtimal. Ahmak sevgilim ona küs olduğum için telefonlarına bakmadığımı düşünüyor. Ayrıldığımız için mutsuz, kendime kapandığımı hatta naz yaptığımı sanıyor olmalı. Arkadaşlarım sessizce tatile gittiğimi düşünüyordur.

İşten ayrılıp geri dönmemek üzere gitmeyi düşündüğüm tatil.

Oysa iki gündür yatağımda uyanmadan yatmaktayım.

Tenim küf rengine çalar oldu bu sabah. Kendimi seyrediyorum. Kapılardan geçip apartmanda dolaşıyorum. Sokak kedilerini korkutmaya çalışıyorum geceleri, olmuyor.

Kapımın açık olduğunu henüz kimse fark etmedi.

Evime giren hırsız ardına bakmadan, kapıyı kapatmadan gittiği andan beri burada cansız benimle baş başa bekliyoruz. Birilerinin beni bulmasını bekliyoruz.

Gece yarısı odamda dolaşan yabancının elleri boğazımı sıktığında, nefesimi tutup onun gözlerine bakmak istedim. Sadece kocaman bir karaltı gördüm. Canım yanmasa, zihnimin bana oyunu sanabilirdim. Nefes almama izin vermedi. Karanlıktı, ağırdı. Boğazımı neden sıktı bilmiyorum. Onu göremedim, hırsız olmalı, neyin hırsındaydı bilmiyorum. Ölmemi neden istedi.

Eşyadan çok böceğin olduğu bu ev yüzünden kızmıştı belki de.

Biraz gürültü yapabilsem, telefonum da çalmıyor artık. Çantamın içinde hala, sahi onu neden almamış. Ben bile beğenmiyorum, zevklerimiz aynıymış.

Sokağa çıkamıyorum. Gidip birilerinin ensesin de patlamak geliyor içimden, kediler görüyor beni, konuşuyoruz, birilerine haber verin diyorum. Gülüyorlar.

Çöpleri karıştırıyorlar, yediklerim geliyor aklıma, karnım acıkmıyor.

Karşı dairede oturan yaşlı çiftin mutfaklarında dolandım bugün. Kadın hiç umursamadı. Adam cin, iş dönüşlerimde pencerede biterdi, inadına bakardım belki utanır diye, gülümserdi.

Etraflarında dolanırken huzursuz oldu. İki gündür tansiyonu hep düşüyormuş. İçinde garip bir his varmış. Sanki boğazında bir ip, yerlerde sürüklüyorlarmış onu. O da mı ölecek ne, çabuk ölse, hemen gitmez belki, konuşuruz.

Canım sıkılıyor.

Ne zaman almaya gelecekler beni, hani ışık vardı, birileri sürükleyip götürseydi bari. Hiç bir şey olmuyor, öyle serseri bir ruh gibi dolaşacak mıyım bu apartmanın içinde.

Odaya giremiyorum. Yatağımı toplayayım, şu renksiz bedenime çeki düzen vereyim diyorum olmuyor. Bütün daireleri gezdim. Yüzüm mor, çok çirkin, kokuyorum. Ama gerisi gelmiyor. Üzerimde bir örtü olsun istiyorum. Açık mı bilmiyorum.

Nereye bakmak istersem orayı görüyorum, dayanamadıklarım da var.

Kedilere bulaşmayacağım bu akşam, gidip üst kattaki çocukları korkutacağım. Onlar en güzel uykularımı bölüyorlardı. Misketleri hareket ettirmeyi deneyeceğim.
Bakalım misketler, yataklarının altından akmaya başlayınca ne yapacaklar.

Ben bu adamı tanıyorum, sokaktan kaçıncı geçişi bunun. Kediler de sevmedi. Tuhaf biri, sürekli pencereye bakıyor. Güya çaktırmıyor salak. Bu bizim servis şoförü. Burada mı oturuyormuş.

Hey bu tarafa baksana, işe neden gitmemiş bu. Hangi gündeyiz acaba? Kovuldu belki de. İzinlidir. Hatırlamıyorum. Hep bu adam mı alıyordu bizi? Off Hatırlayamıyorum.

İş yerinde olduğum saatler evin bu halini merak ederdim. Sokağı seyredip kahvaltı etmeyi, canımın istediği saatte pijamalarımı çıkarmayı, hiç cazip değilmiş. Çok sessiz. Bu sokaktan kimse geçmiyor. Dolap boş. Televizyonu da açamıyorum.

Gidip şu üst kattaki kadın neden ağlıyor ona bakmalıyım. Hep mutlu görünüyordu. Her akşam elinde alış veriş torbaları, küçük kızıyla konuşa konuşa çıkıyorlardı merdivenleri. İdolümdü o benim. Derdi neymiş ki.

Böyle düşündüğün yerde olmak harika, bir de sınırlarım olmasa.

Bu kadına ne olmuş böyle. Vay be evi de güzelmiş. Koltuğa bak, burada yatıp ne güzel televizyon seyredilir. Neler yapılmaz ki. Ben bu halıyı almak için beş sene aynı giysileri giyerdim ya, hale bak. Güzel mutfak. Burada yemek yapmak zevkli olurdu. Manzara buradan daha güzelmiş. Her yere tepeden bakıyorsun, kuşun bakışıyla, güzel pencere. Bu kadınla neden arkadaş olmadım ki pencerenin önünde kahve içip sohbet etmek zevkli olurdu.

Benim hırsız gerçekten acemiymiş, bu evi neden ıskalamış ki, kadını uyarmam gerek belki de. Güzel kadın. Ya sıra ondaysa, farkımda bile değil ne yapabilirim ki.
Dayak mı yemiş bu. Gözü morarmış. Kollarını neden öyle tutuyor. Ayna da ne göreceğini zannediyor acaba. Kızım bir kaldırsana kafanı. Saçlarını bir kaldır hele. Ne dersem yapıyor vay be. Beynine mi girdim ne. Ne oldu sana? Kocan mı dövdü seni. Küçük kız nerede. Hey çığlık atma. Deli mi ne!!! Korktu bu. Çocuğunu uyandıracaksın. Kafayı yedin sanacak. Sakinleş, gidiyorum ben ya. Bir de senle uğraşamam.

Yüzümden kurtlar çıkmaya başlayacak. Bu apartmanda herkes kendi derdine düşmüş. Şu kapının açık olduğunu birine fark ettirmem lazım.

Umudum yaşlı adam, kesin benim yokluğumu fark edecek. İşten gelmediğimi anlayınca, kapıma bakacak, bunu hissediyorum.

Bak işte açtı kapısını, boynundaki ipi sürükleyerek geliyor işte, ürkek ama anladı kapının aralık olduğunu, hissetti.

Hadi be amcam it şu kapıyı, korkma, artık sana bir şey yapamam, kokum burnunun direğini kıracak sadece, başın dönecek azıcık, midene kramplar girecek, korkunla yüzleşeceksin, ama senin karın var, sen yalnız ölmeyeceksin. Genç birini bulmak nasip oldu sana, kaderinin üzerine yürü, kurtar beni ortalık yerde çürümekten. Haydi tiradım ayaklarına güç versin.

Yanında yürüdüğümü bilse ne yapardı acaba. Ona yürümeği öğreten annesi gibi davrandığımı bilse, son adımlarının şahidi olurdum kesin.

Kocasını merak etti yaşlı teyzem, peşine düşüp daireme giriyor, amcamın korkudan nefesi kesik, sesi çıkmıyor, başımda öyle dikiliyor. Nereye bakacağını şaşırdı. Bu odayı çok kere hayal etmişti ama böyle değil. Kovaladığı değil kaçtığı ölümü düşünüyor kesin, dizlerini ağrıtan, boynundan çeken.

Karşı komşularım ve ben hazırolda bekliyoruz ölümüm karşısında, ben gitmek için hazırım, onlara saygım sonsuz.

Zuhal Özden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder